Akşamüstü Aylin
plajdan eve dönerken, peşinden koşarak: "Aylin...Aylin!" diye
seslendim. Terliğinin kenarı yırtılmış, bir yandan ayağının tekini bükmüş, bir
yandan da koşan bana gülerek baktı. Zaten tanıdığım süre zarfında bana hep
gülerek bakmıştı. Sitenin maymunuydum. Sürekli başıma bir şeyler gelirdi.
Asfalt'ta bisiklete binerken ayağına deniz kestanesi batmış bir sakardım ve
sitenin güzel kızına çıkma teklifi etmeye gidiyordum.
Yanına gelince: "Dondurma alcam. Sana da alayım. Para var." dedim.
Kabul etti. Dondurmalarımızı yiyerek evine doğru yürümeye başladık. Ortalığın sakinleştiği,
manzaranın güzel olduğu bir yerde: "Dondurmalarımızı burda yiyelim, ben
döncem." dedim ve kaldırıma oturdum. Bunu da kabul etti, yanıma oturdu.
Bacağı bacağıma değiyordu. Aslında o an çıkıyorduk bence, zira çıkmaktan
beklediğim böyle bacaklarımız değerken dondurma yemekti.
"Aylin." dedim, döndü. Dönünce yüzü yüzüme çok yaklaştı birden,
heyecanlandım. Bacağının bacağıma değdiği yer terledi. Savunma mekanizmam
komiklik yapmaktı. "Üstüme çıksaydın bari!" dedim şiveli bir şekilde.
Güldü "Pis!" dedi omuzuma vurdu ve hafifçe uzaklaştı. Oluşan neşeli
atmosferden istifade, hemen bir çırpıda konuya girdim: "Sen çok tatlısın.
Ben senden çok hoşlanıyorum. Benimle çıkar mısın?" diye sordum. Suratı
asıldı, kızdı.
Bir süre bir şey demeyince, kendimi devam etmek zorunda hissettim: "Yani
böyle hep seni düşünüyorum. Keşke daha çok beraber olsak. Çok güzelsin."
şeklinde daha çok batırırken kendimi, "Eksper" diye susturdu beni.
Umutla gözlerine baktım. "Ben seni arkadaş olarak görüyorum." dedi,
"Gitmem lazım."
Kalktı. İçimi bir sıcaklık kapladı. Dondurmam gibi ben de eriyordum. Yalnızca
bacağımın, bacağına değen yeri üşüyordu. Alışmıştı sıcaklığına ve şimdi buz
tutmuştu.
Dondurmama baktım, dondurmam bana baktı, alt dudağım sarktı.
•••••
Asık suratla eve girdim.
Üzgün olduğumda alt dudağım sarkardı. İlk kez arkadaş olarak görülmek, beni o
kadar yıkmıştı ki, alt dudağım artık benden bağımsız bir yaratığa dönüşmüş,
benden iki adım önde salına salına ilerliyordu. Annem ve babam salonda
oturuyorlardı. Biri bulmaca çözüyor, biri televizyon izliyordu. Hemen üst kata
çıktım. Bunu yaparken de özenle yerlere sert bastım. Pat pat pat, sesleri
yakılandı merdivenlerde. Havlumu yere fırlattım. Ağzım dondurmadan yapış,
yapıştı. Vücudum tuzluydu. İshalli çocuklara içirilen su ve tuz karışımı
gibiydim. İğrençtim. Duşa girdim.
Duştan çıkınca yatağıma uzandım. Tam kendi kendime söverken annem seslendi
aşağıdan: "Oğlum! Yemek hazır." Üzgün değildim aslında. Sinirliydim.
Herkesten nefret ediyordum. Arkadaşım
vardı zaten bir sürü. Ne diye yeni bir tane isteyeyim ki? Arkadaş olarak
görülmek neydi? Kesin o birlikte dolaştığı abilerden birinden hoşlanıyordu. Abilerden
de nefret ettim. "Ben yemicem yaa!" diye bağırdım. Annemin ayak
sesleri duyuldu merdivenlerden. Önce kafası gözüktü, sonra vücudu. Dünya belki
de yuvarlak değil, merdivenliydi. O yüzden uzaktan gözüken geminin önce
yelkenleri, sonra gövdesi gözüküyordu.
Başucuma oturdu. Saçlarımı okşarken, "Neyin var oğlum?" diye sordu.
"Bir şeyim yok." dedim. "Bak köfte yaptım. Sen seversin. Hadi
gel." dedi. Üstüme gelmedi.
Öğretmendi annem. Pedagoji eğitimi almıştı. Üstüme gelmezdi. Köfteyi severdim.
Aylin'i de seviyordum. Köfte de belki beni arkadaşı olarak görmek istiyordur
diye düşündüm. Köfteyle şakalaştığım, köfteye sarılıp dondurma yediğim sahneler
canlandı gözümde. Tiksindim. Acıkmıştım. Şu çocuk yaşımda çektiğim çile
yormuştu beni. Aşağıya indim.
Her şeyle dalga geçen babam gülerek: "N’oldu Eksper, kız meselesi
mi?" diye sordu, yanağımdan makas aldı. Anlamıştı. Babalar niye hep
anlardı? Ömrümün ilk "Sana kız mı yok oğlum." lafını o zaman duydum.
Babam içeride köfte kızartan anneme seslendi "Aslana köfte getir bakalım."
İlgiden bunalmıştım. Ailem beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Sanıyorum
yaşadıklarımın farkındaydılar. Ben ise sadece Aylin'i ve arkadaş olarak
görülmeyi düşünüyordum. Şimdi ben büyüsem abi olsam, Aylin de büyüyecekti,
hoşlandığı abiler de büyüyecekti. Onlarla yarışamazdım ki. Onlar hep abi
olacaktı.
Babamın minik bir bardak alarak bana bira koyduğu, bol köfte yenen, bol bol
teselli edildiğim yemek sonrası rahatlamıştım. Normalde her akşam giyinip
süslenerek babamın parfümünden sıkan ben, üstümdeki şorta rağmen dışarı çıktım.
Süslenmek için bir nedenim yoktu artık. Sahile yürüdüm. Tüm çocukluğumla denize
taş atmaya başladım. Kızlardan nefret ediyor, onları görmek bile istemiyor, 15
sene sonra " Hatunsuz olmaz hocu!" diyecek pis bir adama dönüşeceğimi
bilmiyordum.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilTam sen o kaldirima oturturken Aylin'i, insanin hafiften sinirlerini bozan bir koyu mavi vardi degil mi gokyuzunde?
YanıtlaSilIste o Allahin belasi mavi varken insanin tepesinde, hayirli hicbir sey olmuyor o aksam saatleri. Gozler hafiften yasarmis tatli bir yorgunluktan, herkes evin kapisina bir an evvel varma derdindeyken, sanki sen karsindakini yolundan alikoyuyormus, kendi yolunu da uzatiyormus gibi adeta.
Halbuki bizim hatamiz bu oldu hep. Ne acelen vardi eksper? Bekleseydin ya kizimizin rahatlamasini, denizlere yeniden atlamasini. En sicak zamanda once ismarladigin kolaya, dondurmaya, sonra da biraz daha dizine yanasmasini...
Bekleyemedin. Bekleyemezdin, ve bekleyemeyeceksin. Bekleseydin cunku, senin hikayen bu olmazdi. Abilerden biri olur, icinde yarattigin kisa ve anlamsiz hikayeyi, dusunmeden baslatir, dusunmeden bitirirdin. Tipki Aylin'in simdi, hic tanimadigin insanlara, hic bahsetmedigin yerlerde anlattigi bol abili, bol piçli, uzun hikayelerindeki aktorler gibi, sen de arkana bakmadan bir sonraki Aylin'e dogru devam ederdin...
- kk