30 Eylül 2013 Pazartesi

3. KIZ: Onunla İlk Tanışılan An



...


"Doors sever misin?" dedi. Severdim. Doors’u kim sevmezdi ki? "Tabii." dedim. "Adı nereden geliyor biliyor musun?". Utandım. "Bilmiş"tim, ama bilmiyordum. "Bilmeyen bilmiş" pis bir şeydi. "Aslında okumuştum galiba bir yerde, ama hatırlamıyorum."  dedim. Sesim titremişti. Kitabı gösterdi. "Bu kitaptan." dedi. "Algının kapıları - Doors of perception“ Bunu nasıl görememiştim? Satranç tahtası başındaydık ve şah çekmişti bana.


...

[ Blog'da bulunan "Neden Evlenmedim" kitabına ait yazılar, ek yazılar ile birlikte yaz başında aynı isim ile basılacak. Bu nedenle yazıların buradan yayınını durdurmak durumundayım. Anlayış göstereceğinizi umuyor, ilginiz için teşekkür ediyorum. Eksper Mental ]



27 Eylül 2013 Cuma

2. KIZ: “Seni Arkadaş Olarak Görüyorum”'un İlk Duyulduğu An



Akşamüstü Aylin plajdan eve dönerken, peşinden koşarak: "Aylin...Aylin!" diye seslendim. Terliğinin kenarı yırtılmış, bir yandan ayağının tekini bükmüş, bir yandan da koşan bana gülerek baktı. Zaten tanıdığım süre zarfında bana hep gülerek bakmıştı. Sitenin maymunuydum. Sürekli başıma bir şeyler gelirdi. Asfalt'ta bisiklete binerken ayağına deniz kestanesi batmış bir sakardım ve sitenin güzel kızına çıkma teklifi etmeye gidiyordum.

Yanına gelince: "Dondurma alcam. Sana da alayım. Para var." dedim. Kabul etti. Dondurmalarımızı yiyerek evine doğru yürümeye başladık. Ortalığın sakinleştiği, manzaranın güzel olduğu bir yerde: "Dondurmalarımızı burda yiyelim, ben döncem." dedim ve kaldırıma oturdum. Bunu da kabul etti, yanıma oturdu. Bacağı bacağıma değiyordu. Aslında o an çıkıyorduk bence, zira çıkmaktan beklediğim böyle bacaklarımız değerken dondurma yemekti.


"Aylin." dedim, döndü. Dönünce yüzü yüzüme çok yaklaştı birden, heyecanlandım. Bacağının bacağıma değdiği yer terledi. Savunma mekanizmam komiklik yapmaktı. "Üstüme çıksaydın bari!" dedim şiveli bir şekilde. Güldü "Pis!" dedi omuzuma vurdu ve hafifçe uzaklaştı. Oluşan neşeli atmosferden istifade, hemen bir çırpıda konuya girdim: "Sen çok tatlısın. Ben senden çok hoşlanıyorum. Benimle çıkar mısın?" diye sordum. Suratı asıldı, kızdı.


Bir süre bir şey demeyince, kendimi devam etmek zorunda hissettim: "Yani böyle hep seni düşünüyorum. Keşke daha çok beraber olsak. Çok güzelsin." şeklinde daha çok batırırken kendimi, "Eksper" diye susturdu beni. Umutla gözlerine baktım. "Ben seni arkadaş olarak görüyorum." dedi, "Gitmem lazım."


Kalktı. İçimi bir sıcaklık kapladı. Dondurmam gibi ben de eriyordum. Yalnızca bacağımın, bacağına değen yeri üşüyordu. Alışmıştı sıcaklığına ve şimdi buz tutmuştu.


Dondurmama baktım, dondurmam bana baktı, alt dudağım sarktı.


•••••

Asık suratla eve girdim. Üzgün olduğumda alt dudağım sarkardı. İlk kez arkadaş olarak görülmek, beni o kadar yıkmıştı ki, alt dudağım artık benden bağımsız bir yaratığa dönüşmüş, benden iki adım önde salına salına ilerliyordu. Annem ve babam salonda oturuyorlardı. Biri bulmaca çözüyor, biri televizyon izliyordu. Hemen üst kata çıktım. Bunu yaparken de özenle yerlere sert bastım. Pat pat pat, sesleri yakılandı merdivenlerde. Havlumu yere fırlattım. Ağzım dondurmadan yapış, yapıştı. Vücudum tuzluydu. İshalli çocuklara içirilen su ve tuz karışımı gibiydim. İğrençtim. Duşa girdim.

Duştan çıkınca yatağıma uzandım. Tam kendi kendime söverken annem seslendi aşağıdan: "Oğlum! Yemek hazır." Üzgün değildim aslında. Sinirliydim. Herkesten nefret ediyordum.  Arkadaşım vardı zaten bir sürü. Ne diye yeni bir tane isteyeyim ki? Arkadaş olarak görülmek neydi? Kesin o birlikte dolaştığı abilerden birinden hoşlanıyordu. Abilerden de nefret ettim. "Ben yemicem yaa!" diye bağırdım. Annemin ayak sesleri duyuldu merdivenlerden. Önce kafası gözüktü, sonra vücudu. Dünya belki de yuvarlak değil, merdivenliydi. O yüzden uzaktan gözüken geminin önce yelkenleri, sonra gövdesi gözüküyordu.


Başucuma oturdu. Saçlarımı okşarken, "Neyin var oğlum?" diye sordu. "Bir şeyim yok." dedim. "Bak köfte yaptım. Sen seversin. Hadi gel."  dedi. Üstüme gelmedi. Öğretmendi annem. Pedagoji eğitimi almıştı. Üstüme gelmezdi. Köfteyi severdim. Aylin'i de seviyordum. Köfte de belki beni arkadaşı olarak görmek istiyordur diye düşündüm. Köfteyle şakalaştığım, köfteye sarılıp dondurma yediğim sahneler canlandı gözümde. Tiksindim. Acıkmıştım. Şu çocuk yaşımda çektiğim çile yormuştu beni. Aşağıya indim.


Her şeyle dalga geçen babam gülerek: "N’oldu Eksper, kız meselesi mi?" diye sordu, yanağımdan makas aldı. Anlamıştı. Babalar niye hep anlardı? Ömrümün ilk "Sana kız mı yok oğlum." lafını o zaman duydum. Babam içeride köfte kızartan anneme seslendi "Aslana köfte getir bakalım." İlgiden bunalmıştım. Ailem beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Sanıyorum yaşadıklarımın farkındaydılar. Ben ise sadece Aylin'i ve arkadaş olarak görülmeyi düşünüyordum. Şimdi ben büyüsem abi olsam, Aylin de büyüyecekti, hoşlandığı abiler de büyüyecekti. Onlarla yarışamazdım ki. Onlar hep abi olacaktı.


Babamın minik bir bardak alarak bana bira koyduğu, bol köfte yenen, bol bol teselli edildiğim yemek sonrası rahatlamıştım. Normalde her akşam giyinip süslenerek babamın parfümünden sıkan ben, üstümdeki şorta rağmen dışarı çıktım. Süslenmek için bir nedenim yoktu artık. Sahile yürüdüm. Tüm çocukluğumla denize taş atmaya başladım. Kızlardan nefret ediyor, onları görmek bile istemiyor, 15 sene sonra " Hatunsuz olmaz hocu!" diyecek pis bir adama dönüşeceğimi bilmiyordum.


25 Eylül 2013 Çarşamba

2. KIZ: Aynı Kişiden Hoşlanan İki Arkadaştan Biri Olmak



...

Ertesi gün plajda enteresandı her şey, sanki çocukluk masumiyetimiz kaybolmuştu, ikimiz de Aylin'i etkilemeye çalışıyorduk, Evren atletikti, ben maymundum. İkimiz de kendi meziyetlerimizi sergiliyorduk. Bir şey belli etmemek için de, birbirimize sıcak davranıyorduk, ama gizli bir nefret oluşmaya başlamıştı aramızda. Dünya üzerindeki tüm nefret tohumları da aslında hep bu kavgadan doğuyordu, kimin hayaları daha büyüktü. İdeolojiler bu kavganın üzerine takılan kılıflardı sadece. 

...

[ Blog'da bulunan "Neden Evlenmedim" kitabına ait yazılar, ek yazılar ile birlikte yaz başında aynı isim ile basılacak. Bu nedenle yazıların buradan yayınını durdurmak durumundayım. Anlayış göstereceğinizi umuyor, ilginiz için teşekkür ediyorum. Eksper Mental ]



23 Eylül 2013 Pazartesi

1. KIZ: Gizlice Hoşlanılan Kişiyi Herkesin Öğrendiği An



...

Sınıfa giremiyordum, hoca geliyordu, arada kalmıştım. Biraz yaklaşınca bağırdı, "Eksperrr!" Acınası halimle ve sarkmış alt dudağımla yüzüne baktım, "Artık hoca koridorda mı bekleniyor? Gir içeri çabuk!", girmedim, beklemeye devam ettim, yanıma geldi, kulağımdan tutarak sınıfa sürükledi beni, "Sen artık iyice terbiyesizleştin." Sesimi çıkarmadım, herkes bana bakıp kikirdiyordu, yerime oturdum. Sanki herkes bana bakıyor gibi hissediyordum, tenefüs hiç olmasın istiyordum. Bütün ders boyunca hoca ne zaman sırtını dönüp tahtaya birşeyler karalasa, taciz edildim, herkes kısık sesle dalga geçiyordu benimle. Ben ise "Ya gidin be!" diyebiliyordum en fazla, "Bak öğretmene söyleyeceğim." Tehditlerim bile işe yaramıyordu, rezil olmuştum, dünyanın en kötü şeyi bir kızı sevmekti, ve ben o suçu işlemiştim.

...

[ Blog'da bulunan "Neden Evlenmedim" kitabına ait yazılar, ek yazılar ile birlikte yaz başında aynı isim ile basılacak. Bu nedenle yazıların buradan yayınını durdurmak durumundayım. Anlayış göstereceğinizi umuyor, ilginiz için teşekkür ediyorum. Eksper Mental ]



21 Eylül 2013 Cumartesi

Önsöz


"Araba yapcam ben!" dedi gözleri umutla geleceğe bakan çocuk, dayısının "Sen ne olacaksın bakalım ileride?" sorusuna karşılık olarak. Dayıya bu cevap yetmedi, "Evlenmeyecek misin peki?" diye devam etti. "Evlencem ki hep" diye cevap verdi afacan, veli görüşmelerinde annesinin hep şikayet duyduğu, sınıfının yaramaz, hiperaktif çocuğu; bir an önce dayısının kucağından kurtulup; legolarıyla oynamak, arabalar yapmak istiyordu, sıkılmıştı, hep sıkılırdı. "Nasıl biriyle evleneceksin bakalım?" diye devam etti dayı. "Ya offfff" diye çırpındı dayısının kucağında, ama kaçamadı, cevap belliydi. "Oğlum anlatsana Aslıhan'ı." dedi annesi. "Böyle saçlarının dibi siyah üstü sarı olcak, bir de, bir de böyle çok beyaz olcak" dedi. Eşini böyle tanımlamıştı, tonton olduğu için sürekli yanakları sıkılan, sürekli terli, sürekli nefes nefese olan çocuk. İki hayali vardı: araba yapmak ve beyaz tenli sarışın bir kızla evlenmek. Bunların koca adam olduğunda, yani 30 yaşında gerçekleşeceğini düşünüyordu.

•••••

"Makina mühendisi olmam lazım otomotiv sektörü için, ama müzik mi yoksa mühendislik mi seçemiyorum bir türlü." dedi liseli, suratı sivilceli ergen. İlk demolarını çıkarmanın heyecanıyla, kendini müzisyen, hatta sanatçı olarak görmeye başlamıştı, gel gör ki dersleri de iyiydi, zira babası "Eğer takdir getirirsen sana istediğin gitarı alırım" demişti lise 1'de. Ankara'da dersleri iyi olanlar ya ODTÜ ya da Bilkent'te mühendislik okurdu, bu gelenekti. Deneme sınavları iyiydi, dershanesi ismini çarşafla binaya asmak istiyordu. "Yani abi tam olarak bilmiyorum müzik mi, mühendislik mi", seçiminin kendisine ait olduğunu sanacak kadar az tanıyordu halen dünyayı, ergen ukalalığı vardı üzerinde. "Sonuçta müzik benim hayatım abi, girdik bu yola artık" dedi dostuna. Kolasından bir yudum aldı devam etti bütün bilmişliğiyle "Ama yine de iyi bir yer kazanmalıyım, hem babam amfi alacak ODTÜ olursa" dedi. Birden daha hiç birlikte olmadığı karşı cins aklına geldi. "Olm hem üniversite'de kızlar daha rahat, bir sürü kızla çıkıcaz", evlenmek istemiyordu, dünya üzerindeki her kızla yatmak istiyordu sadece. Üniversiteyi hobi olarak görüyor, müzisyen olmak istiyordu, bir de ünlü. 30 yaşına kadar beş albüm çıkarır, ünlü de olurdu.

•••••

"Müzik boş iş hocu, hem sıkıldım; albümdü, konserdi, daha cebimize beş kuruş geçmedi, meslek şart, şu okul bitsin LEGO'da çalışmaya başlayacağım, hem arabalar dünya'yı kirletiyor, oyuncak yapmak istiyorum ben, baksana şundaki mekanizmaya!" diyerek elindeki Mc Donald's oyuncağını uzattı arkadaşına. Kinder'in sürpriz yumurtasından çıkan, Mc Donalds çocuk menüsüyle verilen ve Lego Technic oyuncaklarına aşıktı, ona göre yaratıcı mühendislik oydu. Odası koli koli oyuncak ile doluydu. O da oyuncak tasarlamak istiyordu. Sanatla ilgilenen, çevreci, idealist, sol kültüre ilgi duyan uzun saçlı bir üniversite öğrencisiydi. Okuyordu sürekli, müzik yapıyordu, dergilerde yazılar yazıyor, karikatürler çiziyordu bir yandan da. "Abi çok aşığız birbirimize zaten, mezun olunca evleniriz, kutu gibi bir evimiz olur, dev gibi bir kütüphanemiz bir de. Esat'ta oturmak istiyorum, Ankara süper hocu!" dedi. Evlenmek, oyuncaklar yapmak istiyordu, bir de Ankara'da yaşamak. 30 yaşına kadar bunların hepsi olacaktı.

•••••

"Hocu bu yurtdışı olayı baydı ha, dönücem ben ülkeye, bilim götürmemiz lazım ülkeye, beyin göçü olmam ben" dedi hafiften yalpalayarak. "Yetti" dedi, "Yetti, bıktım yalnızlıktan, dönücem ülkeye iş kurucam, bu öğrendiklerimiz yok zaten ülkede, sen de gelirsin açarız ofisimizi Ankara'da, karıya kıza doydum zaten, direkt yuva kurucam yeter yahu ne sikimsonik hayat bu hocu!". "Sen çok içtin." dedi arkadaşı, "Gel istersen, yatırayım seni odana". "Yok hocu daha yeni başlıyoruz, yeni başlıyor hayat" dedi. Ülkesine bilim getirmek istiyordu, bir de yuva kurmak, yalnız kalmak istemiyordu. 30 yaşına kadar olurdu bunların hepsi.

•••••

"Bebeğim, annemler seni çok sevmiş, hadi bir an önce şu ataman belli olsun, kazan sınavı, hem bu evden sıkıldım, yeni eve geçelim, yupppiii" dedi birkaç senedir çalışma hayatında bulunan genç mühendis, sevgilisine. Ankara'da yaşamıyordu ya da LEGO'da çalışmıyordu, oyuncak da yapmıyordu, ülkesine bilim getirmişti, ama iş hayatında gördükleri soğutmuştu onu mühendislikten. İdealleri dünyaya ya da sanata değil kendine dairdi artık. Evlenmek istiyordu, CEO olmak, çok para kazanmak, çocukları olursa onları özel okullarda okutmak, ankastre mutfak bir de. DVD setleri, kitaplar biriktiriyordu, ileride çocuklarına bırakmak için, kafa dengi baba olacaktı. 30 yaşına az kalmıştı ama her şey planlandığı gibi giderse, olacaktı bunlar, CEO'luk hariç, o 40'ın hedefiydi.

•••••

"Hocu, terketti beni!" dedi telefonda dostuna, "Bu da bitti.". 30 yaşına bir sene kalmıştı.

•••••

Ve bu çocuk, bu ergen, bu genç, bu adam, bugün 30 oldu. İstediklerinin çoğunu yaptı belki de, ama yarım yamalak, oradan, buradan, şuradan, ve gördü ki, hiçbir hayal tamamıyla gerçekleşmiyor;

Müzikle ilgilebiliyorsun; ama ünlü olmak zor.
Mühendis olabiliyorsun; ama LEGO'da çalışmak zor.
Pek çok kızla birlikte olabiliyorsun; ama evlenmek zor.
Çalışıyor karnını doyuruyorsun; ama doğduğun yerde doymak zor.
Hayallerin hızına yetişmek imkansız, onlar ile beslenen hayat ise çok çok zor.

•••••

Afacan çocuk, dayısının kucağından yere atladı, araba yapmak için ofisine koştu, iş arkadaşları masasına
doğum günü için Kinder süpriz yumurtalar bırakmışlardı, "Teşekkür etti", hapır hupur çikolataları yerken
oyuncaklarını yaptı, bitirdikçe masasında duran diğerlerinin yanına koydu ve yazmaya başladı.

                                                                              •••••

Belki de hiç büyümemişti; ama artık yanakları daha az sıkılıyordu....


          23 Eylül Pazartesi Başlıyor