21 Eylül 2013 Cumartesi

Önsöz


"Araba yapcam ben!" dedi gözleri umutla geleceğe bakan çocuk, dayısının "Sen ne olacaksın bakalım ileride?" sorusuna karşılık olarak. Dayıya bu cevap yetmedi, "Evlenmeyecek misin peki?" diye devam etti. "Evlencem ki hep" diye cevap verdi afacan, veli görüşmelerinde annesinin hep şikayet duyduğu, sınıfının yaramaz, hiperaktif çocuğu; bir an önce dayısının kucağından kurtulup; legolarıyla oynamak, arabalar yapmak istiyordu, sıkılmıştı, hep sıkılırdı. "Nasıl biriyle evleneceksin bakalım?" diye devam etti dayı. "Ya offfff" diye çırpındı dayısının kucağında, ama kaçamadı, cevap belliydi. "Oğlum anlatsana Aslıhan'ı." dedi annesi. "Böyle saçlarının dibi siyah üstü sarı olcak, bir de, bir de böyle çok beyaz olcak" dedi. Eşini böyle tanımlamıştı, tonton olduğu için sürekli yanakları sıkılan, sürekli terli, sürekli nefes nefese olan çocuk. İki hayali vardı: araba yapmak ve beyaz tenli sarışın bir kızla evlenmek. Bunların koca adam olduğunda, yani 30 yaşında gerçekleşeceğini düşünüyordu.

•••••

"Makina mühendisi olmam lazım otomotiv sektörü için, ama müzik mi yoksa mühendislik mi seçemiyorum bir türlü." dedi liseli, suratı sivilceli ergen. İlk demolarını çıkarmanın heyecanıyla, kendini müzisyen, hatta sanatçı olarak görmeye başlamıştı, gel gör ki dersleri de iyiydi, zira babası "Eğer takdir getirirsen sana istediğin gitarı alırım" demişti lise 1'de. Ankara'da dersleri iyi olanlar ya ODTÜ ya da Bilkent'te mühendislik okurdu, bu gelenekti. Deneme sınavları iyiydi, dershanesi ismini çarşafla binaya asmak istiyordu. "Yani abi tam olarak bilmiyorum müzik mi, mühendislik mi", seçiminin kendisine ait olduğunu sanacak kadar az tanıyordu halen dünyayı, ergen ukalalığı vardı üzerinde. "Sonuçta müzik benim hayatım abi, girdik bu yola artık" dedi dostuna. Kolasından bir yudum aldı devam etti bütün bilmişliğiyle "Ama yine de iyi bir yer kazanmalıyım, hem babam amfi alacak ODTÜ olursa" dedi. Birden daha hiç birlikte olmadığı karşı cins aklına geldi. "Olm hem üniversite'de kızlar daha rahat, bir sürü kızla çıkıcaz", evlenmek istemiyordu, dünya üzerindeki her kızla yatmak istiyordu sadece. Üniversiteyi hobi olarak görüyor, müzisyen olmak istiyordu, bir de ünlü. 30 yaşına kadar beş albüm çıkarır, ünlü de olurdu.

•••••

"Müzik boş iş hocu, hem sıkıldım; albümdü, konserdi, daha cebimize beş kuruş geçmedi, meslek şart, şu okul bitsin LEGO'da çalışmaya başlayacağım, hem arabalar dünya'yı kirletiyor, oyuncak yapmak istiyorum ben, baksana şundaki mekanizmaya!" diyerek elindeki Mc Donald's oyuncağını uzattı arkadaşına. Kinder'in sürpriz yumurtasından çıkan, Mc Donalds çocuk menüsüyle verilen ve Lego Technic oyuncaklarına aşıktı, ona göre yaratıcı mühendislik oydu. Odası koli koli oyuncak ile doluydu. O da oyuncak tasarlamak istiyordu. Sanatla ilgilenen, çevreci, idealist, sol kültüre ilgi duyan uzun saçlı bir üniversite öğrencisiydi. Okuyordu sürekli, müzik yapıyordu, dergilerde yazılar yazıyor, karikatürler çiziyordu bir yandan da. "Abi çok aşığız birbirimize zaten, mezun olunca evleniriz, kutu gibi bir evimiz olur, dev gibi bir kütüphanemiz bir de. Esat'ta oturmak istiyorum, Ankara süper hocu!" dedi. Evlenmek, oyuncaklar yapmak istiyordu, bir de Ankara'da yaşamak. 30 yaşına kadar bunların hepsi olacaktı.

•••••

"Hocu bu yurtdışı olayı baydı ha, dönücem ben ülkeye, bilim götürmemiz lazım ülkeye, beyin göçü olmam ben" dedi hafiften yalpalayarak. "Yetti" dedi, "Yetti, bıktım yalnızlıktan, dönücem ülkeye iş kurucam, bu öğrendiklerimiz yok zaten ülkede, sen de gelirsin açarız ofisimizi Ankara'da, karıya kıza doydum zaten, direkt yuva kurucam yeter yahu ne sikimsonik hayat bu hocu!". "Sen çok içtin." dedi arkadaşı, "Gel istersen, yatırayım seni odana". "Yok hocu daha yeni başlıyoruz, yeni başlıyor hayat" dedi. Ülkesine bilim getirmek istiyordu, bir de yuva kurmak, yalnız kalmak istemiyordu. 30 yaşına kadar olurdu bunların hepsi.

•••••

"Bebeğim, annemler seni çok sevmiş, hadi bir an önce şu ataman belli olsun, kazan sınavı, hem bu evden sıkıldım, yeni eve geçelim, yupppiii" dedi birkaç senedir çalışma hayatında bulunan genç mühendis, sevgilisine. Ankara'da yaşamıyordu ya da LEGO'da çalışmıyordu, oyuncak da yapmıyordu, ülkesine bilim getirmişti, ama iş hayatında gördükleri soğutmuştu onu mühendislikten. İdealleri dünyaya ya da sanata değil kendine dairdi artık. Evlenmek istiyordu, CEO olmak, çok para kazanmak, çocukları olursa onları özel okullarda okutmak, ankastre mutfak bir de. DVD setleri, kitaplar biriktiriyordu, ileride çocuklarına bırakmak için, kafa dengi baba olacaktı. 30 yaşına az kalmıştı ama her şey planlandığı gibi giderse, olacaktı bunlar, CEO'luk hariç, o 40'ın hedefiydi.

•••••

"Hocu, terketti beni!" dedi telefonda dostuna, "Bu da bitti.". 30 yaşına bir sene kalmıştı.

•••••

Ve bu çocuk, bu ergen, bu genç, bu adam, bugün 30 oldu. İstediklerinin çoğunu yaptı belki de, ama yarım yamalak, oradan, buradan, şuradan, ve gördü ki, hiçbir hayal tamamıyla gerçekleşmiyor;

Müzikle ilgilebiliyorsun; ama ünlü olmak zor.
Mühendis olabiliyorsun; ama LEGO'da çalışmak zor.
Pek çok kızla birlikte olabiliyorsun; ama evlenmek zor.
Çalışıyor karnını doyuruyorsun; ama doğduğun yerde doymak zor.
Hayallerin hızına yetişmek imkansız, onlar ile beslenen hayat ise çok çok zor.

•••••

Afacan çocuk, dayısının kucağından yere atladı, araba yapmak için ofisine koştu, iş arkadaşları masasına
doğum günü için Kinder süpriz yumurtalar bırakmışlardı, "Teşekkür etti", hapır hupur çikolataları yerken
oyuncaklarını yaptı, bitirdikçe masasında duran diğerlerinin yanına koydu ve yazmaya başladı.

                                                                              •••••

Belki de hiç büyümemişti; ama artık yanakları daha az sıkılıyordu....


          23 Eylül Pazartesi Başlıyor

4 yorum:

  1. Gittikçe insanın bir parçası olan hayallerin cam gibi tene batmasına benziyor umudun azalması- duyguların resmi çizilmez ama bazıları bunu başarabiliyor...

    YanıtlaSil
  2. Söylemesi bile ağır, söylenince ağzını doldura doldura 30 yaşındayım veya 30 yaşında olmak çok iyi hissediyorum seni nesildaş. Koskoca 30 ve hiçbir hayal tamamlanmayınca insanın içi acıyor. Birde yıllardır görmediğin çocukluk arkadaşını sokakta çocuğunu gezdirdiğini görünce :) tavşan gibi kalıyorsun öyle durağan bir şekilde.
    Yazıların hepsini bir solukta okudum, okurken inanın sanki birileri kendimi bana anlatırcasına içimi acıttı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yalnızlıklarımız konusunda yalnız olmadığımızı bilmek de güzel.

      Sil
  3. okuyorum ben de , ne kadar da benziyormuş yaşananlar.

    YanıtlaSil