"Hocu, şu senin kız arkadaşın değil mi?" diye sordum arkadaşıma, "Aa evet." dedi. Kız arkadaşı birkaç masa ilerimizde, güven vermeyen gülümseme üzerine yüksek lisans yapmış kirli sakallı bir adamla sarmaş dolaş oturuyordu. Büyük bir hiddetle kalktı arkadaşım masadan, müdahale etmedim. "Bir anla dinle önce." dedim sadece. Hışımla yaklaştı yanlarına, önce ikisi de şaşırdılar, suratlarında basılma ifadesi vardı. "Düşük bütçeli aksiyon filmi başlıyor." diye düşündüm ama bir gariplik vardı, ilk hiddet konuşmalarından sonra arkadaşımla adam el sıkıştı, kız zoraki bir gülümseme yerleştirmişti suratına, adam ise "Bu da nereden çıktı şimdi?" sıkıntısına sahipti, zoraki de olsa gülümsemiyordu.
Arkadaşıma baktım, terlemişti, sempatik olmaya çalışıyordu, bir süre sonra beni gösterdi eliyle, döndüler, hafifçe gülümseyerek başımı öne eğdim. Yan masadaki tanıdığı selamlama ritüelimi gerçekleştirmenin huzuru ile biramdan bir yudum aldım. Arkadaşım yanıma döndü: "Kuzeniymiş." dedi. "Ayıp oldu mu acaba, öyle sinirle gittik?" "Relax hocu." dedim, "Don't do it." Severdim o şarkıyı, gebeşliğin marşı gibiydi.
***
"Ya Aybars aradı, arkadaşlarıyla çıkıyorlarmış, 'Sen de gelsene kız!' dedi, ben de kıramadım, ok?" dedi telefonda, tam uyumaya çalışıyordum, saat on ikiyi biraz geçmişti. "Aybars kim hocu?" diye düşündüm, sonra kuzeni olduğunu hatırladım, "Ok" dedim. "Bebeğim saat on iki olmuş yat uyu, bu saatten sonra ne barı, ne AyBARsı? Yormayın beni, huzurla uyuyacağım şurada." demek istedim, ama kuzen kutsaldı denilmezdi. Hem bu Aybars ile ben neden hiç tanışmamıştım, neden bu Aybars, bu kadar çağdaş, bu kadar ortamların akanı kokanı bir adamdı da, bir kere beni merak etmemiş benimle tanışmamıştı. Hem o isim Baybars değil miydi.
"Aybars var mıydı?"
Huzurum kaçtı, yataktan kalktım, mutfağa gittim, süt ısıttım, annem kurabiye yollamıştı, onlardan aldım bir tane, bir yandan kurabiye yiyerek bir yandan da "Aybars"ı düşündüm. Ne pis bir herifti bu Aybars, ilişkilere mi düşmandı, yoksa bana mı? "Dur ben de gideyim şu mekana, tanışalım bakalım şununla." diye düşündüm. Süt rehavet getirmişti. "Relax" dedim kendi kendime, "Don't do it." uyudum.
***
Pek çok arkadaşım da çekiyordu kız arkadaşlarının kuzenlerinden, denizde su, çölde kum misaliydi, kızlarda kuzen. Bitmiyordu, eksilmiyordu, sürekli yenisi ekleniyordu. Tam bitti dediğinizde, tanıdım hepsini, yurtdışında okuyan hiç tanımadığınız bir tanesi geliyordu, "Çocuk o kadar yoldan gelmiş, bütün hafta sonu onunla olmam lazım." diyordu kızlar. Bu kuzenlerin arkadaşları yok muydu da sürekli akrabalarıyla geziyorlardı? Benim de kuzenlerim vardı, ama tüm hafta sonumu geçirmezdim onlarla yada geceyarılarında; "Ortamlara sekelim." diye aramazdım hiçbirini. Hele ki sarmaş dolaş oturmuşluğum, Fransız öpücüğü kondurmuşluğum yoktu hiçbirine.
Bir dönem vicdan azabı duydum, "Acaba" dedim "Kuzenlerimi ihmal mi ediyorum?" Arkadaşlarıma sordum sizin ilişkileriniz nasıl: "Abi işte bayramdan bayrama." cevabını aldım, mantıklı geldi cevap, sonuçta akrabalarını seçemezdin, ama dostlarını, arkadaşlarını seçebilirdin. Kuzen manyaklığına gerek yoktu. Bu işin içinde bir bit yeniği vardı. Bekledim, sabrettim, yüzlerce kuzen ismi duydum, onlarcasıyla el sıkıştım, tanıştım, ama sabrettim. Arkadaşlarımda da durum aynıydı. Kız arkadaşlarını kastederek; "Kuzeniymiş.", "Kuzenleriyle çıktılar.", "Kuzeniyle gidiyolarlar tatile.", "Yılbaşında kuzeniyle olacakmış.", "Hafta sonu kuzeni geliyormuş." gibi cümleler kurduktan sonra, suratlarında oluşan rahatsızlığı gördüm. Aybars’lar, Emre’ler, Baturalp’ler, Timuçin’ler kabusumuz olmuştu.
Bir gün ortaya çıktı tüm gerçekler, Aybars yoktu, masadaki adam da kuzen değildi. Erkek arkadaşın istenmediği durumlarda kuzen güzel bir yalandı, karşılaşmalarda "Bu kim?" sorusuna cevap olarak kuzenim güzel bir cevaptı, kız kıza tatile gideceğiz yerine kuzenlerle gideceğiz demek mantıklıydı.
Dünyadaki bir milyarlık kuzen nüfusu şişirile şişirile yüz milyarı bulmuştu.
Dünyadaki bir milyarlık kuzen nüfusu şişirile şişirile yüz milyarı bulmuştu.
Kadınları yalan söylemeye iten; paranoyak, kıskanç, maço erkek arkadaşlar belki hakediyordu bunları zira saçma sapan kısıtlamalar getiriyor, "Bir kadının istediğini yapmasına asla engel olunamayacağını" bilmiyor, dürüstlüğün kaybına zemin oluşturuyorlardı. Hem zaten - dominant baba figürünü kandırmayla başlayan - yalan kariyeri nedeniyle bir kadın bir erkeği istediği gibi aldatabilirdi. Fakat asıl sorun şuydu ki böyle olmayan sevgililere de söyleniyordu aynı yalanlar zira ilk baskıcı ilişkide kızlar hayali kuzenler yaratıyor, sonrasında onlardan ayrılamıyor, artık onların gerçek olduğuna inanıyorlardı.
Maço erkeklerimiz ve yalana şartlanmış kadınlarımız ile toplumca kafayı yemiştik.
Artık bizim için çok geçti.
Özetle...
Ne kuzenler tanıdım zaten yoktular.
Azıcık okşasam sanki çocuktular.
Sonraki Cuma: 23 Ocak: http://ekspermental.blogspot.com.tr/2015/01/gelmeyen-pazartesiler-her-yerin-gurbet.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder